Sanat
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik ararda
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini.
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz.
Faruk Nafiz Çamlıbel, 18 Mayıs 1898 tarihinde doğmuş, 8 Kasım 1973 tarihinde vefat etmiştir. İlk ve orta öğreniminin ardından İstanbul Darül Fünun, (Tıp) Eczacılık bölümünü tamamlamadan ayrılmış, Kayseri, İstanbul, Ankara'da Edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Şair, yazar ve siyasetçidir. Hecenin 5 şairinden biridir, önceleri aruz sonraları hece vezniyle şiirler yazmıştır. Çamdeviren ve Deli Ozan takma isimlerini kullanmıştır. Milli edebiyat akımıyla Türkçe'ye katkı sağlamıştır. Yukardaki Sanat şiirini İstanbul entellektüelleriyle Anadolu insanının yaşayışı-gerçekliği arasında köprü kurmak amacıyla yazmıştır.
Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.
Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi.
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi,
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu,
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi.